3. SOHBET – ALLAH’TAN BAŞKASINA İHTİYAÇ DUYMAMAK

Yorumlar · 18 Görüntüler

Bu konuşma, cuma günü dershanede yapıldı. Konuşma tarihi: Hicri, 8 Şevval 545 (Milâdi,1150).Bu sohbette; Gelişigüzel dünyalık istemenin tehlikeleri nelerdir? Amelsiz ilim fayda verirmi? İlahi sırları keşfetmek mümkün mü? Sabretmenin mükafatı nedir? Kibir ve kendinibeğenmek, hangi felaketlere yol açar? Kısmetinde bulunmayanı istemenin cezası nedir?Konularına değiniliyor...

Ey şahsına gereken şeyleri bulamayan! Bu halin geçip gitmesini şiddetle isteme.
Belki gelecek şeylerde seni helak edecek nesneler vardır.
Ey hasta! Hastalığın geçmesini mutlak olarak isteme. Afiyetin her zaman yararlı
olacağını sana kim dedi?.. Şimdi hastasın, imanın var; sağlam olunca bu imanı
kaybetmeyeceğini kim temin eder? Dünyalığa dalar, Allah’ı, Peygamberi unutursun.
Akıllı ol; her olur olmaz şeyin peşine koşma.
Kârnını sakla. Kazandığın şeyin değerini bil. Bunda devam et; işlerin düzelir. Her
işte başarı elde edersin. Elinde ne varsa, hırsı bir yana at; kanaatini ona yönelt. Mutlaka
artsın, deme; fazla gelirse al. Olmadığı için üzüntü duyma. Allanın verdiğini ye ki, hoş
ola. Şahsî isteklerini alırsan dertlenebilirsin. Dilencilik iyi değildir. Verilen alınır ama
dilenmek olmaz. Ancak iç âleminden kopup gelen arzu sonunda istenebilir. Bu da bir
nevi tecrübe olur. Kuvvet sahibine sığınıp istemek yerinde olur her halde. Bu halde
isteyene değil, istenene bakmak gerektir. Bu istek zararsızdır; hele kalbin ayık olması
mutlaktır. Kalp ayık olunca işler mübarek olur, keder vermez. İstekler yalnız dünyalık
işlere olmamalı, biraz da âhiret işlerine olmalı. En çok dileğin af ve afiyet olmalı. Din,
dünya ve âhiret için iyilik dile. Bunları yapabilirsen sana yeter; fazlası sana ne lâzım?
Allah hiçbir işi yapmaya mecbur değildir. O, mülkünde ancak dilediğini yapar. Allah’ı
mülk sahibi bil. Bu sahip hayırlıdır. Başkasını seçme. Senin için iyi olmaz. Bir ağır yük
kaldırdığın zaman sırf kuvvetini görme. Allah’ın kudretini sez. O’nun gücü olmasa senin
gençliğinin, kuvvetinin ne değeri olur?.. Malına da pek güvenme. Mal sana ne
yapabilir? Malın özünde mânevi tesir olmadan hiçbir değer ifade etmez. Allah bir defa
tutarsa bırakmaz. Maddiyatı bırak; biraz manevî ol. O’nun tutuşu manevî yollardan
gelir. Maddî tedbirlerin pek tesiri olmaz. Olsa olsa, yine O’nun tesiri ve izni ile olur.
Yazık, dilin müslüman gibi konuşuyor, kalbin onu doğrulamıyor. Sözün Allah’a ve
peygambere inanmış gibi, özün tam tersine… İşlerin hiçbirine uymuyor. Ne olacak
halin? Halk arasına çıkınca, senden iyisi olmuyor; yalnız kalınca neden şeklin
değişiyor?.. Biliyor musun, yıllarca namaz kılsan, oruç tutsan sana hayır getirmez;
ömrün boyunca hayırlı işlerde bulunsan hayır göremezsin; ancak, Allah rızasını
gözeteceksin; bunu iyi bilmen gerek. Aksi halde yaptıkların boşuna; bu duruma göre,
sana damga, münafık ve içi bozuk sözleri olur. «Allahtan uzak» mührünü alnına
vururlar. Şu anda yaptıklarından dön. Bir an bile yaşamana senedin yoktur. Ne kadar
kötü işin varsa bırak, kötü sözlerden dön. Kötü niyetlerinden kendisini hemen çekiverir.
Allah yolcularının iç âleminde aksaklık göremezsin. Onlar, kurtulmuşlardır. Onlar,
tam imana sahiptir. Muvahhid onlardır. İhlâslı işi onlar tutar. Belâya onlar sabırla karşı
koyar. Bir âfet indiğinde sızlanmazlar; inlemezler. Metin ve vakur olarak işlerin sonunu
beklerler. İyilik geldiği zaman şükür yoluna koyulurlar. İyiliği ilân eder, kötülüğü saklı
tutarlar. Başlarında olan felâketli işlerden, kimseye şikâyet etmezler. Ellerinde bir
bolluk varsa, herkese dağıtırlar. Dağıttıkları elde kalandan fazladır. Bu verişi severek
yaparlar. Verdikten sonra üzüntü duymazlar. Kendi kazançlarından diğer kardeşlerine
fayda sağladıkları için sevinirler.
Bu kullar ilk başta dilleri ile şükrederler. Sonra kalpleri ile, daha sonra da
gönülleri ile… Halkı bilmezler. Halktan onlara bir eza gelirse sadece tebessüm
ederler. Dünya şahları onların katında hiçtir. Yeryüzünde gezenler, onlara fakir, hasta
ve ölü görünür. Onlar için cennet, tavanı çökmüş bir viranedir. Cehennemi, ateşi sönük,
küllük bilirler. Ne cennete yerleşmek için fazla arzu duyarlar; ne de cehennem
korkusundan titrerler. Cennete girmekle cehennemde kalmak onlar için eşittir.
Semanın yüceliği, onları Hak’tan ayrı edemez. Yer, tabii güzelliği ile onları aldatamaz.
Onlar, yeryüzünde yaşayanlarla gökyüzünde uçanlar arasında eşit şart görürler.
Hepsini tek kuvvetin esiri bilirler. O da Allah’tır.
Onları bir zaman dünya ehline karışmış, görürsün. Gafillerden biri bilirsin; ama
değil… Bir zaman sonra âhiret ehline karışırlar. Onlarla sohbet ederler. Az sonra kendi
iç âlemlerine tâbi olurlar. Gözlerinde dünya yok olur. Âhiret silinip gider. Her iki cihanın
Rabbi ile olurlar; zaten aradıkları da bundan başka bir şey değildi. O’na gider ve
koşarlar. Sevdikleri yalnız O’dur. Gönül kapıları bu kez Hakk’a açıktır. Başkasını ne
yapsınlar; yalnız Hak sevgisi ile dolarlar. Kalpleri Hakk’a karşı yürümeye koyulur. Ona
tam vasıl oluncaya kadar yolculukları devam eder. Artık onlara Hak dostluğu hâsıl
olmuş olur.
Yukarıda belirtilen yolculuk mecazîdir. Kalbin maddî yolu yoktur. Yol tabiri, yolcuya
anlatmak için kullanılır. Yoksa ne yol var ne de yolculuk… Hepsi bir an işidir. Hakk’a
varma arzusu akla gelince, yol görünmeden varılmış olur. Menzil alınır, yol katedilir.
Kapı açılmadan eve girilir.
İşte hal böyle… Her şey Allah’ı anmakla başlar. Bu duygu kalpde yerleşince işler
bitmiş olur. Evvelâ anmak, son nefeste yine o… Herkes, Hakk’ı andığı kadar erebilir.
Bu sebeptendir ki, büyükler daima Allah’ı anarlar. Bu anış onların benliklerini yıkar. İç
âlemlerini kaplayan her cins kötülüğü eritir. Hak’tan gayrı ne ki var, benliklerinden
silinir; kaybolur. Cümle varlık, Hak varlığı ile dolar.
O büyük insanlar, Hak Teâlâ’nın şu emrini işitmişlerdir:
- «Beni anın; sizi anarım. Şükür yolumu tutun; küfür yolunu tutmayın.»
(Bakara, 152)
O büyükler, Allah’ı anmak için ellerinden geldiği kadar doğru yola koşarlar. Bunu
severek yaparlar. Onlar, şu yüce kelâmı dinlerler;
- «Ben, beni zikredenin yanındayım.»
O sevgili kullar, uygunsuz yerlerden kaçarlar, iyi şeylerle uğraşırlar. Her hallerinde
Allah’ı anar ve onunla ülfet ederler.
Ey cemaat! Kötü heveslere kapılmayın. Aklınızı, mantığınızı çalıştırın. Hisle,
hevesle hareket etmeyin; bunlarla olan, yolda kalır. Size bir hal olmuş. Hep
duygularınızla hareket etmektesiniz. Mantığınız ve aklınız çalışmaz olmuş. Önce
bilgilerinizi geliştirin. İlim kaynaklarına kendinizi kavuşturun. İlme ererseniz işleriniz
kolay olur. Varlığınızı koruyabilirsiniz. Mücerret ve muayyen bilgi ile yetinmeyin. Her
gün bir başkasını öğrenin. Sipsivri bir bilgi sizi kurtaramaz. Siyahla beyazı seçme
kabiliyetini gösterebilecek bilgiyi elde etmeye bakınız. Kendi varlığınızda istiklâlini ilân
edecek şeyi öğrenin. Müftünün fetvası ile değil, iç âleminizden kopan buyrukla hareket
edin. Bu bilgiyi Allah duygusu sağlayabilir. Hak irfana sahip olan, tam bilgi sahibidir.
Akan suların miktarını ölçen ve toprak kalınlığını hesap eden, âlim değildir. Gerçi bu
da bir ilimdir, ama bu ilimle birlikte yüce ve ulvî şeyleri de bilmek’ gerekir. İlk başta Hak
ilimle ruhunuzu bezeyin. Sonra, bu bilginin gerektirdiği gibi dış varlığınızı da Allahın
emrine göre düzeltiniz. Allah, size neyi öğrenin diyorsa onu belleyin. İlk işiniz bu olsun,
sonra diğerleri… Gün gün, ay ay, O’nun yolunda iş tutun. Böyle olursanız,
yaptıklarınızın iyi meyvesini alabilirsiniz. Aksi halde bir serap uğruna yokluğa
gömülürsünüz; size yazık olur.
Ey evlâd! Bildiklerinden sorumlusun. Yerinde kullanmadığın takdirde sahibi sana
çıkışır. Ayrıca bilgi de senden davacı olur ve bağırarak:
- Beni iyiye kullan; yoksa hakkında şikâyetçi olurum, der. İyiye kullanırsan, öbür
âlemde lehinde şahadet eder; Över ve şöyle der:
- Ben, buna şahidim, beni iyiye kullandı, onu bağışla Allahım… Peygamber (S.A.)
efendimiz şöyle buyurur:
- «İlim, işi çağırır; iş, onun çağrısına uyarsa, iyi, uymadığı takdirde sahibinin
boynunda çekilmez vebal olur.»
İş böyle olunca, âhiret günü o ilmin yararını da göremez. Sahibini yalnız bırakır.
İlme sahip olmak gerek. O, bir defa yola çıktı mı, artık geri dönmesi güç olur.
Bildiklerinle iş tut. Onun yalnız kabuğunu taşıma. Biraz da özüne vâkıf ol. Özsüz
nesne payidar olmaz.
Peygamber’e (S.A.) lâfla uyulmaz. Onun çizdiği yola girmek ve yaptıklarını yapmak
icab eder. Bunu yaptığın takdirde kalbin doğruya döner. Bundan sonra, nefis ıslâh olur.
Asıl ve öz varlık olan sır da katlanır ve Hakk’a uçar.
Kalbine n’oldu?.. Neden ilmin çağrısına uymuyor?.. Kalbini körelttin. Ona yazık
ettin.
Bilgi sözünü kalp kulağı ile dinlemedin. Kalp kulağını ilme ver. Sırrını o tarafa yönelt.
Ve fayda almaya bak.
Bildiklerinle amel etmek, seni Hakk’a götürür. Bilgi sahibine, bilgi ile gidilir. Cahil yol
alamaz. Hakk’ın ilim sıfatı âlimlerde tecelli eder.
Ameller, Peygamberin (S.A.) emirleri gereğince olmalı. Ondan akan kaynaktan feyz
almak lâzım. İçler onun risalet menbaından akan nurla dolmak icap eder. Bu da bir
bilgidir ve ilk öğrenilmesi gereken şeydir. İlmin kaynağını öğrenmeyen ilmi bulamaz.
Bundan sonra insan kendi iç varlığına girmelidir. Öğrenmeli, öğretmeli ve işleri ile
bilgisini bir araya koymalıdır. Sözü başka, işi başka, bilgisi de hepsinden ayrı olandan
hayır gelmez. Kul, kendi irfanını Peygamber (S. A.) efendimizin ilim deryasına
karıştırırsa artık ona yeter bir şey olmaz. İlim bunun için olmalı… Çalış ve bul.
Bu hale erdiğinde kalbini hikmetler kaplar. Zahir ve bâtın —iç ve dış— ilimlerini
öğrenmiş olursun. Netice olarak bildiklerinin zekâtını vermek sana vacip olur. Din
kardeşlerine Hakk’ı tavsiye edersin. Allah yolunu arayanlara yol gösterirsin. Her şeyin
zekâtı ayrıdır. Malın zekâtı, her yıl kırkta birini fakirlere vermektir. Bilginin ise, her
zaman Allah âşıklarını Hakk’a ve hakikate çağırmaktır.
Ey evlâd! Sabırlı adam kuvvet sahibi olur. Buna işaret olarak Allahü Teâlâ şöyle
buyurdu:
- «Sabırlı kullara hesapsız mükâfat verilir.» (Zümer, 10)
Alın terinle kazandığını ye. Dinini satarak geçime çalışma. Kazan ve ye, başkalarına
da dağıt. İman sahiplerinin kazancı, doğru kimselerin kârı bu yoldan gelir. Îman sahibi
için kazanç bir önem taşımaz. Ancak sadaka verirken ehlini bulmak zor olur. Asıl ihtiyaç
sahiplerini çok aramak lâzımdır. Ayrıca bir kazanç yolu arayan olursa göstermeli; bu
bir sadakadır. Çok kere düşkün olanlara yardım etmek yerinde olur. İnsan, daima Allah
kullarının rahatını temenni etmelidir. Bu arzu, ruhu Hakk’a aparır. Kalbe İlâhî sevgi
aşılar. Îman sahipleri, şu yüce sözün önünde tazimle dururlar:
- «Hak ehli ve bunlara çok yakın olanlar, çevresine faydası çok olanlardır.»
Allah’ın sevgili kulları, halkın dedikodusunu işitmez. Halk sözüne karşı onlar sağır
ve dilsizdir. Hakk’a yakınlıktan onları bu hale koymuştur. Boş lâfı ne işitirler ne
söylerler. Boş lâfı neye söylesinler ve niçin işe yaramaz lâfı duysunlar. Onların kalbi
Hakk’a yönelmiştir. Kalıpları başkası ile olsa da kıymet ifade etmez; iç âlemleri
bozulmaz.
Hak heybeti onları bir hoş eder. Hak yakınlığı onları sarhoş eder. Sevgili yanında,
sevgi onları dağlar. Onlar, şiddet ifade eden Celâl sıfatı ile tatlılık ifade eden Cemâl
sıfatı arasında devrederler. Sağa ve sola arzuları ile dönemezler. Çünkü onlarda, arzu
diye bir şey yoktur. Onlar birer öncüdür. Herkes onlara tâbi olur, insanlar, bu gözle
görülmeyen cinler, melekler onlara hizmetçidir. İlim ve hikmet onlara hizmet eder.
Herkes ilmi ve hikmeti ararken, bu büyükleri, ilim ve hikmet arar. Gıdaları fazilettir.
Fazilet yemeği yer, hoşluk şarabı içerler. Onlara göre meşgale Hak kelâmıdır. Halk
onlara uzaktır. Yaratılmışlar bir yana; onlar başka yerlerdedir… Tabiî, bu uzaklık kalple
olur.
Büyük insanlar, Allah emrettiği için hakkı söylerler. Gerçeği söylerken kimseden
korkmazlar. Kötü şeylerden halkı sakındırırlar. Yolunu şaşıranları bunlar yola getirir.
Her zaman için çalışmaları bu yolda olur. İşlerini çeşitli vesile ile yaparlar. Bazen bizzat,
bazen de başkalarının eli ile yaparlar. Onlar için her şey bir vasıtadır. Her zaman
hakikati yerine getirmeye gayret ederler. Kulların hakkını kesip kendileri bol bol
almazlar. Her kim ki fazilete lâyıktır, ona liyakatini verirler. Nefislerinin hasis arzusunu
desteklemezler. Tabiî ve kötü arzularının ardından koşmazlar. Sevince, Allah için
severler. Darılmak icab ederse, yine Hak için yaparlar. Onlar yalnız Allah yolunda
olurlar. Başka yol onlara göre yoktur. Onların öyle nasibi vardır ki, bir kişiye ondan
zerre miktar verilse başkasını istemez olur. Bu nasip Allah dostluğudur. Allah
dostunu, Allah’ın yaratmış olduklarının hepsi sever. Kurtuluş bu yola varanlaradır. Yer
onların hatırı için yemişler verir. Sema onların gönlü hoş olsun diye rahmet yağdırır.
Ey içi dışına uymayan, kullara ve sebeplere dayanan zavallı, bu çirkin halinle sana
o büyük nasip gelmez; Hak dostluğunu bulmak mümkün değildir. Bulunduğun, iyi
olmayan hal devam ettikçe hayır bekleme. İzzet senin için bir seraptır, önce İslâm ol.
Doğruya bağlan. Tevbe et. İhlâs sahibi ol. Kurtuluş bu yoldadır. Aksi halde Hidayet yolu
sana kapalıdır, uzaktır.
Sana acırım; benim sert konuşmam seni üzüyor, biliyorum. Ama yanılıyorsun.
Aramızda düşmanlık yok. Yalnız şu var ki, ben gerçeği söylüyorum. Seni emir dışında
görmem beni böyle söyletiyor. Büyüklerin sözü seni sıkıyor.
Haklısın; gurbet ilinde gezen, hak söze az dayanır. Fakirlerin pek azı engin gönüllü
olur. En ufak öğüde gönül koyarlar.
Benden bir şey işitince kabul et. Allah’tan bil. Ben de bir âletim. Söyleten O’dur.
Beni aradan çıkar, O’nu gör. Bir kuru taşı bile konuşturmak O’nun kudreti dahilindedir.
Bana geldiğin zaman Sade gel. Nefsini bir yana at. Şahsî isteklerini terk et. Hakikî
bir basirete sahib olsaydın, beni, cümle varlığımdan soyunmuş, Hak varlığı ile var
olmuş görürdün. Lâkin hasta ve hatalı anlayışın, bunu sezmeye yeterli değildir.
Hak yolcusu, sohbetime gel. Sohbetimden faydalan. Halimde dünyalık göremezsin.
Dünya ve âhiret iç âlemimden uzaktır. Elimde, tevbekâr olan arzusunu bulur. Bana
karşı iyi düşünce şarttır. Sözlerim’ le amel etmek gerek. Bunları yapan aradığını bulur.
Hak yola az zamanda varmış olur.
Allahü Teâlâ, peygamberini kelâm sıfatı ile terbiye eder. Sevdiği kulları ise ilham
yoluyla ıslâh eder, ilham velîlere, kelâm da peygamberlere gelir. Peygamberlerin
vasileri veli kullardır. Onlar peygamberlerin hakikî vekilleridir. Velî olanlar,
peygamberlerin evlâdıdır.
Allah, konuşur. Musa peygamberle konuştu. O’nun konuşması maddî yapılı değildir.
O kelâm sıfatının ölçüsü, tartısı, kalıbı yoktur. Onun Kelâm sıfatı yaratır, fakat o sıfatı
bir şey yaratmış değildir. O sıfatın yaratıcısı Hak’tır. Hakk’ın Kelâm sıfatı derin mânalar
taşır, işitenin fehmine göre renk alır. Musa Peygambere aklı kadar konuştu. Vasıta
kullanmadı. Bizim Peygamberimizle de (S.A.) vasıtasız konuştu; bizzat Kelâm sıfatının
tecellisini gösterdi.
Yarabbi, hidayet yolunu, bütün kullara nasip eyle. Hepsine merhamet et. Cümlenin
tevbesini kabul buyur. Amin!
Halife Mutasım’ın bir hikâyesi anlatılır, Mutasım vefatı anında yanında bulunanlara
şöyle dedi:
- İmam-ı Ahmed b. Hanbel’e yaptığım eza dolayısiyle tevbe ediyorum. Ben,
Kur’an’ın hiçbir harfini değiştirmedim. Buna özenenler çok oldu; ama hiçbiri yapamadı.
Zavallı, sana yararı olmayan sözü bırak. Taassubu (batıl şeye yapışmayı) da bırak.
Dünya ve âhirette sana yarayana bak. İşine yaramayacak işi ne yaparsın?.. Faydasız
şeyleri toplamak nene gerek?.. Yaptığın işleri iyi tut. Ayarsız iş tutarsan, yakında seni
yere serecek haber gelebilir. İşlerin yakın zamanda mendil gibi önüne açılır. Sözümü
unutma, her kötü şeyin meydana çıktığı zaman hatırlarsan yararını bulman kabil olmaz.
O dem seni koruyacak bir kalkan bulunamaz. Sen nasıl korunursun o dem? Şimdiden
çareler ara.
Dünya dertlerinden soyun. Kalbini temizle. Hatalardan arzunla ayrıl. Nasıl olsa
ayrılacaksın. Parasız kalırsın, ihtiyar olursun; bunlar da olmasa ölürken bırakırsın. Bir
lokma için bin defa yalvarma. Acından ölen yoktur. Varlığını esirge. Yaratana teslim ol.
Kalbini O’na ver, Mutlaka iyi geçim ara. İyi geçim olmayabilir; olması da kabildir. Sana
gereken, olması veya olmaması değil, aramaktır. Eline gelen için de, iyidir, de. Daha
iyisini de aramadan kalma. Bunları yaparken ciddiyetini elden bırakma. Peygamber
(S.A.) efendimiz şöyle buyurur:
- «iyi geçim, ahiret için temenni edilmeli; rahat orada beklenmeli.»
Ümitlerin için bir köşk yap. En güzeli, zühd halidir. Bu hal önünden sonuna kadar
şahane bir ülkedir.
Emellerini kıs. Dünyada sana hemen zühd gerek. Çünkü baştan sona zahidlik az
emelli olmaktan ibarettir.
Seni yıkan kötü arkadaşların olduğunu biliyor musun?.. Onları bırak. Onlarla arana
uçurumlar aç. Sevgi duygularını onlardan uzak tut. Yakın olacağın kimseler salih kişiler
olmalıdır. Kötüler sana ne kadar yakın olmak istiyorlarsa, sen o kadar uzak dur. İyiler
de senden ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, ara ve bulmaya gayret et. Her kime bir
sevgi duyuyorsan aranızda manevî bir bilgi hasıl olur. Bu bağlılığın ve ilginin kimlere
ve nelere olduğunu ve olması gerektiğini iyi öğren. İşlerini ona göre düzenle. Birçok
büyükler:
- Sevgi yakınlıktır, yakınlık ise sevgidir, derler.
Bunlar, maddî sebeplerle uzak da olsa, manen yakındırlar. Verilen veya verilecek
olan şeyler seni yormamak. Verilmesi mukadder olan şeyi aramak, yorgunluktan başka
nedir ki?.. Keza, senin kısmetine gelmesi imkânsız şeyi beklemek ele ne geçirir?..
İnsan için olmayacak işlerin peşinde koşmak, sadece hüsran getirebilir. Peygamber
(S.A.) efendimiz buna işaret ederek şöyle buyurur:
- «Allah’ın, kula verdiği büyük cezalardan biri de kulun kendine nasip
olmayacak şeyi aramasıdır.»

Ey evlâd! Kâinatın her zerresinde Allahın güzel sanatı vardır. Bu güzel sanatların
her biri Hakk’a vardıran delildir. Bu delillere yapışan herkes Hakk’a varabilir. Derin
düşüncelere dal. Düşüncen derinlere kök saldıkça yükselirsin ve yücelirsin.
Îman sahibinin, hem zahir (dış) hem de batın (iç) gözü vardır. Dış gözleri ile Allah’ın
yarattığı, tabiî manzaraları görür. Yere serpilen sonsuz hikmetli işlere bakar. İç
gözüyle de madde ötesindeki varlıklara bakar. Sema ve ötesinde saklı duran ulvî,
ruhanî varlıkların seyrine dalar. İşte bu iki göz görmeye başladıktan sonra, bir göz
daha hasıl olur ki, o da kalp gözüdür. Kalp gözünün açılması için iç ve dış gözünün,
salim duyguya sahip olması gerekir. İşte bundan sonradır ki ensiz ve boysuz bir deme
geçer. Yakınlık mefhumu anılmayan bir yakınlığa erer. Dış mânası ile bilinmesi kabil
olmayan bir sevgi âlemine varır. Artık o kul sevgilidir; ondan saklı hiçbir şey yoktur.
Ancak, bu hale ermek kolay değildir. Kalbin yaratılmış nesnelerden ve nefsin tabii
istek ve cümle şehvet arzularından uzak olması icap eder. Her cins şeytanî duygudan
âri ve beri olması gerekir. Buna ruh temizliği derler. Bu temizliğe erene, yer hâzineleri
açık olur. Sema yolları onun uğruna döşenir. Ona göre, taşla toprak arasında fark
yoktur. Ve çamurla altın ona eşittir.
Akıllı ol; söylediklerimi iyi düşün. İyi anlamaya çalış. Dikkat et: Ben sözün özünü
söylerim. Sözlerim birer cevherdir. Daima büyüme istidadındadır. Zaman ve zemine
göre binlerce mâna taşır.

Ey evlâd! Allah'ı kula kesme. Kul hata işlerse elinden tut, Hakk'a götür. Allah'ın kula
gücü yeter. Ama, kul Allah'a bir şey edemez.
Saklanması gereken birçok şeyler vardır. Saklanması gereken şeyi saklamak insanı
hazine sahibi kılar. Sır saklamak büyük iştir. Herkesin kârı değildir. Musibet anını
sabırla gizlemek, hastalık anında Allah'a yalvarmak en büyük iştir. Bunlar saklı ve gizli
yapılmalıdır. Saklı tutulması gerekenler arasında sadaka da vardır. En önemli şey de
budur. Birine yapacağın iyilik olursa sağ elinle ver, fakat sol eline duyurma. Mümkün
olduğu kadar bunu yapmaya çalış. Sonra, şeytanın ve dünyanın tuzaklarına kapılırsın.
Baştan sona kadar kötülüklerle dolu olan dünya denizine dalma. Ona her dalmak
isteyen, az sonra boğuldu ve kayboldu. Buna çokları düştü. Ancak tekler kurtuldu. Bu
kurtulan tekler, halk arasında özellikle seçilmiş olanlardır. Dünya denizi derindir.
Herkesin ona yanaşması mukadderdir. Allah’ın kurtarmak istediği kimseler kendini
saklar. Allah, kulları arasından dilediğini kurtarır. Dünyada pisliklere dalanların öbür
âlemdeki yeri cehennemdir. Onların pisliklerini ancak ateş temizler. O ateşin üstünde
bir köprü vardır. Cümle kullar onun üstünden geçerler. Pisler aşağı yuvarlanır, temizler
de kurtulur. Kurtulanlar Allah'ın sevdiği ve seçtiği kimselerdir. Bunu haber veren şu
âyetin mânasını iyi düşün:
- «Sizden herkes cehenneme uğrayacak.» (Meryem, 71) Yine dinle:
- «Ey ateş, serin ve selâmet ol!» (Enbiya, 69).
İkinci hitap, dünyada İbrahim (a s.) peygambere oldu. Öbür âlemde ise, cümle iman
sahiplerine olacaktır. Şöyle rivayet edilir:
- Kıyamet koptukta cehennem üzerine köprü kurulur. Herkesin geçmesi için
ferman çıkar. O anda ateşe de şu ferman verilir:
- «Ey ateş, serin ve selâmet ol. Bu hali iman sahipleri için göster. Bana
ibadet edenler geçsin. Beni arzulayanlar rahat yürüsün. Öbür âlemde benim için
arzularını atanlar buradan gitsinler.»
Nemrud'un ateşine de bu hitap vaki idi. Alevler saçılırken gül-gülistan oldu. Keza,
cehennem ateşine erişen bu hitap da onu iman sahiplerine dokunmaz kılar.
Kendini bataklığa kaptırma. Allaha güven ve O’nun yoluna gir. Onun yolunda devam
ettikçe, seni dünya yutamaz. Kötülük selleri seni sürükleyemez. Çünkü ona, şu hitap
gelir:
- «Ey dünya denizi ve seli, şu adamı boğma. O sevgili kuldur. O tarafımdan
istenen zattır. Onu Zatıma bırak.»
Bu hitabın eriştiği zat boğulmaz. Musa'yı (a s.) deniz yuttu mu? Kavmi denizde
boğuldu mu?.. Allah fazlını dilediğine verir. «Sevdiklerini hesapsız rızıklandırır.»
(Bakara, 212), Bütün hayır onun elindedir. Hal böyle olunca nasıl başkasına gidersin?..
O’nun yolunu nasıl bırakırsın?
Sana verilen, O’nun eli ile gelir; alan yine O’nun kuvvet elidir. Kendinde bir kuvvet
mi biliyorsun? O dilerse zengin eder; dilerse fakra düşürür, öyle mi biliyorsun ki, izzet
başkasından gelir, zillete başkası düşürür!.. O'nunla boy ölçüşmek kimin haddine?..
O'nunla kim cenge hazırlanır? Meğer ki, aklını yitirmiş ola... Akıllı adam, O’nun
kapısına koşar. Başka kapıları aklının köşesinden bile geçirmez.
Ey tedbir eden kişi, yolun yanlışa çıkıyor. Yaptığın iş halkı sevindirmekten ibaret mi
olmalı idi?.. Halikı darıltıp halkı sevindirmek ha... öyle mi? Dünyayı yapmak için âhireti
yıkmak!.. Bu iş sana yakışmıyor. Yakında her şeyin elinden çıkacak.
Yakalayışı çetin olan biri, her varını senden alacak. O alıcı bizzat Allah’tır. O
tuttuğunu bırakmaz. O’nun tutuşu başka şeye benzemez. Onun tutuşu bir yönden
gelmez; birçok şekli vardır. Senin tek renk ve düzensiz işlerine benzemez.
İlk defa bulunduğun makamdan atılmanla olur. Uslanırsan pekâlâ... Uslanmazsan
hasta eder. Sonra fakir eder. Zelil eder; kimsenin yanında yüzün kalmaz. Perişan ve
derbeder olursun.
Bunlar da seni yola getirmezse... artık dert ve belânın çeşitleri üzerine yıkılmaya
başlar. Hepsinden büyüğü, iç sıkıntısı gelir. Öyle zaman olur ki, içinden kopup gelen
sıkıntı, seni bir yana bile oynatmaz. Bunların dışında, bir de halkın diline düşmek var.
Sokağa dökülen bir sürü reziller seni dillerine dolarlar. Şerefini bir paraya indirirler.
Allah, herkesin eli ve dili ile seni yıkıp viran etmeye muktedirdir. Yeryüzünde gezen
ufak bir karınca, seni ve yuvanı dağıtmaya kâfidir. Allah’ın, en ufak bir mahlûkunda en
büyük kuvveti gizlidir. Uyan, ey gafil! Uykuyu bırak, ey zavallı!
Allahım, bizi sen uyandır; uyanıklığımız seninle ve senin için olsun. Âmin!..

Ey evlâd! Dünyalık toplarken dikkatli ol. Dikkati elden bırakma. Gece odun toplayan
gibi olma. Elini attığın zaman, neyi alacağını önceden kestirmelisin. Gece odun
toplayan eline gireni bilmez. Seni de ona benzetiyorum. Ayık ol; sonra felâketin azim
olur.
Dünya geceleri karanlık olur. O gece gelince güneş kaybolur. Işık bulmak lâzım.
Kendiliğinden aydınlık geç olur. Kendine ışık bul. Sonra yırtıcı hayvanlar seni perişan
eder. Bataklık da olur. İnişli çıkışlı yolları da olur. Karanlıkta kalırsan ilk sürçmede yere
serilmen mümkündür. Zaten ne kuvvetin var ki, zavallı...
Sana düşen, gece yolculuğunu tasarlamadan evvel, gece için yakacak temin
etmektir. Gece lâzım olması muhtemel olanı, gündüzden bulman gerektir ki, karanlık
basınca, yerden bir şeyler aramaya kalkmayasın; zararlı şeyleri toplamaktan
kurtulasın.
Bütün hâlinde tevhid (Allah'ın birliği) güneşini ara. Onun nuruyla dolaş. Onun
nurundan çok faydalan. İslâm dininin esaslarına iyi yapış. Kötü şeylerden sakınmayı
kendine huy edin. Bu hal seni muhtemel felâketlerden korur; nefse uydurmaz. Şeytana
da kapılmazsın. Şirkten kurtulursun. Halkın şerrinden emin olursun. Yolda yürümeye
seni alıştırır; aceleciliği benliğinden siler.
Yazık sana, acele etme. Aceleci hatadan kurtulamaz. Aceleci ya hata eder veya
hataya meyli artar. Dikkatli ve düşünceli giden, er-geç aradığını bulur yahut bulmaya
yakınlaşır. Aceleyi kalbe şeytan getirir. Dikkatli hareket etmek, Rahman olan Allah
tarafından kalbe gelir. Seni aceleye iten şey, mutlaka dünya hırsı olmalı; çünkü başka
acele edecek ne var?.. Hırsı olmayan adam, her şeyin kendi iradesi dışında olup
bittiğini sezer ve ona göre hareketlerini ayarlar. Şunu iyi bilmek gerek ki, hırs, insanı
içinden çıkılması kabil olmayan felâketlere sürükler.
İnsan olan hırs değil, kanaat sahibi olmalıdır. Kanaat tükenmez bir hazinedir.
Dünyada senin için olan şeyler muayyendir. Başkasına gitmez. Hırsı bırak; sebebe
yapış. Ama, o sebebin sahibini de kalbinden çıkarma. Günlük işlerine devam et. Kat'î
olarak senin olacağına inanmadığın şeyler peşinde hırsla koşup durma. Her şeyi haline
bırak; sadece çalış.
Nefsine sahip ol. Elinde olan mevcutla yetin. Bu hale devam et. Tâ, İlâhî hikmetlere
arif oluncaya kadar, irfan sahibi olduğun zaman işlerin kolay olur. Hırs kalmaz o zaman.
Kalbin kuvvet bulur. İçin nurla dolar. Rabbin sana bilmediğin şeyleri öğretir. Dünya
işlerini kolay çevirirsin. Dış gözünü dünyaya verir, iç gözünü âhirete yöneltirsin. Masiva
(Hakkın zatından gayrisi) derununa tesir etmez. Hiçbir kimse, büyüklüğüne seni
inandıramaz; olduğundan fazla gösteremez. Sana göre, yalnız Allah yücedir.
Devam et; göreceksin ki, her varlık sana karşı saygı hissi besliyor.
İnsanlar biraz tuhaftır. Her arzularını tatmin yolunu ararlar. Ama doğru yol
gösterilince gelmek istemezler. Hele biraz da güçlük olursa... Halbuki her tatlının önü
sıra az da olsa acı olur. Bir tatlıyı yemek için önce yorulmak icap eder. İşte bu sebeple
deriz ki, ey evlâd, her arzunun yerine gelmesini istiyorsan, Allah'ın yasak ettiği şeylere
yanaşma. Önünde duran kapıların açılmasını istiyorsan, muttaki (kötü şeylerden
sakınan) ol. Her hayır kapısının anahtarı, Allah'ın yasak ettiği haram işlere
yanaşmamaktadır. Allahü Teâlâ şöyle buyurdu:
- «Bir kimse kötülükleri bırakırsa ona kurtuluş yolları açılır. Tahmin etmediği
yollardan rızkı gelir.» (Cuma/2-3)
Hak’la çekişme. Nefsin için onu kötüleme. Çocukların için Hakk'a çıkış yapma.
Malın azaldı diye O’nu itham etme. İnsanlar sana yüz vermiyor diye O'nu suçlu bulma.
Suçu evvelâ kendinde ara. Allah'a emir mi vereceksin? Bunu yapmaktan utanmaz
mısın? Her iş senin keyfine göre olsun, istiyorsun. En büyük hüküm, senin mi olmalı,
yoksa O’nun mu? Sen mi fazla biliyorsun, yoksa O mu? Senin merhametin O'ndan çok
mu? Yazık sana, sen ve bütün yaratılmışlar, O’nun kulu, kölesidir. Hepinizin yöneticisi
odur.
Dünyada O'nunla sohbet istiyorsan sessiz ol. Sakin ve sessiz ol. Allah'ın sevgili
kulları edeplidir. O’nun gözünde en büyük edep gereklerini yerine getirirler. Attıkları her
adım, açık izne bağlıdır. Kalplerini hoş etmeyecek hiçbir işe yakın durmazlar.
Yaptıkları mubah iş, onlara ilham yoluyla anlatılır. Giyecekleri elbise manen
gösterilir. Alacakları hanım onlara işaret yoluyla anlatılır. Bütün sebepler onlara, kalp
canibinden gösterilir. İzinsiz ve emirsiz hiçbir işe yanaşmazlar.
Hakla kaimdirler. Kalpleri ona bağlıdır. Basiretleri Hak yolda açıktır. Hakkın kudreti
önünde karar yetkisini kendilerine hoş görmezler. İşte dünyada böylece Allahlık olurlar.
Varlıkları dünyada nur olur. Hakka vasıl olurlar, öbür âlemde ise bizzat ereceklerine
ererler.
Allahım, bize dünya ve âhirette, sana ermiş olmayı nasip et. Sana yakınlık
tadını ver. Seni görmeye kavuştur. Gayrı görmeden, Zatınla yetinen kişilerden kıl.
«Dünyanın iyiliğini ver, Öbür âlemin hoşluğuna erdir. Bizleri ateşten koru.»
(Bakara, 201) Âmin!

Yorumlar