5. SOHBET – ALLAH’IN KULUNU SEVMESİNİN SEBEBİ

Yorumlar · 13 Görüntüler

Bu konuşma salı günü öğleden sonra medresede yapıldı. Konuşma tarihi: Hicrî, 12 Şevval545 (Milâdi, 1150).Bu sohbette; Allah’a gerçek bir kulluk nasıl olmalı? Allah’ın kabul ettiği güzel amellerinözellikleri nelerdir? Cahil ve ahmaklarla arkadaşlık, hangi felaketleri getirir? Aşırı rızık endişesive hırsı nelere yol açar? Allah’ın rızasını ve yakınlığını kazanmak nasıl mümkün olur?Konularına değiniliyor...

Kıyamet günündeki elim azaptan nasıl kurtulunur?
Ey evlâd! Hani Hakk'a kulluk?.. Nerede o Aziz ve Celil olana ubudiyyet? Hele getir
tam kulluğu!.. Bir defa tam manasıyla O’nun kulu olmalısın. Bütün halinde yeterlik
görünmeli. Yeteri kadar kulluk et... Yeteri kadar da dünyaya çalış...
Sen kaçan bir kölesin. Efendine dön. O’nun kapısı önünde boynunu eğ. Emirlerine
karşı tevazu göster. Desinleri bırak, emirlere yapış. Dedikoduyu bir yana at;
yasaklardan çekil. O’nun bütün hükümlerine boyun eğ, her emrine uysallık göster.
Bunlar olursa kulluk tam olur, olmadığı takdirde, hiçbir şey yerine gelmez. Efendisine
kul olmak isteyen, emrini tutar. Yasak ettiklerinden kaçar. Bunları yapmayan gerçek
kul olabilir mi? Olamaz.
Allah, yoluna girene yeter. Bunu şu Âyet-i Kerime haber verir:
- «Allah, kuluna yetmez mi?..» (Fecr/36)
Doğruluğa koyulan kulun kalbinde Allah sevgisi yer eder. Hak’la ülfet peyda olur.
Güçlük olmadan Hakk'a yakınlık hasıl olur.
Hakk'ın zatından gayrı ile sohbet sana yakışmaz. Yalnız Allah'a dön ve O'ndan razı
ol. Bütün halinde O'ndan hoşnut olduğunu ilân et. Şu gördüğün dünya zemini ne kadar
geniş, görüyorsun; yalnız senin için daralsa yine de Hakk'a darılma; başka kapı arama.
Bir şey yiyeceksen, onun sofrasında ye; başkasına yönelme. Musa (a.s.)
peygamber gibi ol. Hak Teâlâ, onun hakkında şöyle buyurdu:
- «Biz ona anasının sütünü emmeden önce, bütün sütleri haram ettik.»
(Kasas, 12)
Rabbimiz hem Aziz hem de Celildir. Her şeye sahiptir. Her yerde hazırdır. Her şeyi
gözetir. En yakın olan O’dur. O’nun varlığından vareste olan yoktur. Bu hali anladıktan
sonra inkâr ne kadar acıdır. Marifete erdikten sonra geri dönene yazık olur.
*
Yazık sana, biraz irfan sahibi olunca hemen mevhum varlığa kapılıyor, dönüyorsun.
Sonradan da inkâr ediyorsun. Yazık değil mi sana? O’ndan dönme. Sonra bütün iyi
şeylerden mahrum olursun. O'nunla sabra devam et. Sabrı O’ndan kaçmakta arama.
Şunu bil ki, sabırlı, güçlüdür. Hani sabrın, hani aklın? Bu akılla mı yola çıkıyorsun? Bu
ivedilik neye?.. Aceleci olan sabrı bilemez. Aceleci olan hedefine varamaz, yolunu
şaşırır, ayakları dolaşır. Sabrın önemi büyüktür. Bunu şu Âyet-i Kerime bize anlatır:
- «Ey iman sahipleri, sabrediniz; birbirinize sabrı tavsiye ediniz. Birbirinize
bağlanınız. Allah’tan korkunuz. Ancak böylelikle felaha ermeniz umulur.» (Al-i
İmran, 200)
Sabır hakkında daha başka âyetler de vardır.
Hakkında bu kadar İlâhî kelâm sarf edilen şey elbet önemli olmalı. Her işte sabır
önemlidir. Birçok Âyet-i Kerime sabrın önemini belirtir. Onun hayrı çok olur. Himmeti
boldur. İyi ve bol mükâfat getirir. Dünya ve âhirette rahatlığı sabır Sabra devam edin
ve etrafınızı görün. Ara sıra kabristanı ziyaret edin. Orada iyiler de yatar, kötüler de
yatar... Siz iyilere koşun.
İyi işler yapmaya bakın; işleriniz düzelebilir. Sözünüzle yaptığınız ayrı ayrı olmasın;
bir olsun. Söylediğinizi yapın. Halka öğüt verip kendi yan çizenler gibi olmayınız. Öğütü
işitip iş tutmayanlara benzemeyiniz.
Dininiz dört şeyle gider:
1. Söylediğiniz, işinizi tutmazsanız...
2. Bilmediğiniz işlere karışırsanız...
3. Bilmediğinizi öğrenmez, dolayısıyla cahil kalırsanız...
4. İnsanları, bilmedikleri şeyi öğrenmekten alıkoyarsanız... Yukarıda sayılan dört
şey bir cemiyeti ayakta tutan umdelerdir. (ilkelerdir)
Müsbet yol tutulursa kurtuluş olur. Menfi yol ise felâketin içine atar. Bilhassa
dördüncüsü her cemiyetin muhtaç olduğudur. Ona mâni olunduğu zaman yıkılış
mukadder olur.
*
Ey cemaat! Zikir meclisine fırsat buldukça geliyorsunuz. Ama ona bir ihtiyaç
duyarak gelmiyorsunuz. Bu yüzden gereği gibi faydalanmak size nasip olmuyor. Şifa
bulmak için ona geliniz. Vakit geçirmek için geliyorsunuz, öğütçünün hataları sizi
meşgul ediyor. Onun ağzından çıkana baktığınız yok. Neden ona hata, suç isnad
edersiniz, bilmem?..
Söylediği sözleri unutmak için hatalarını ortaya atıyorsunuz. Hatasız insan mı
olur?.. Herkeste hata bulunur. Her zatın gülünecek bir zayıf tarafı vardır. İyi tarafını atıp
gülünecek tarafını almak sokak adamlarına hastır. Vaize hata uydurup gülmek büyük
hatadır. Başınızla oynuyorsunuz. Allah, kafanızı uçurmaya kadirdir. Bir din adamı ile
alay etmek Hakk'a karşı kelle koltukta meydana atılmak demektir. Allah’la şaka olmaz.
Bu yersiz işinizden dönünüz. Allah'ın; düşmanlarına benzemeyi özlemeyiniz. Ne
işittiyseniz onunla yararlanmaya bakınız. Kurtulmak istiyorsanız, yol işte...
*
Ey evlâd! Âdet seni bağladı. Kısmet seni kaydı altına aldı. Sebepler yolunu kesti.
Sebebi yaratanı unuttun. O’na tevekkülü beceremedin. Sana ilk vazife: Amellerini
tazele... Bütün işlere yeniden ve baştan başla. Ihlâs sahibi ol; gözünde ve gönlünde
Hak varlığından başkası olmasın. Kulluk Allah için olur. Kula kulluk edilmez. Karşına
çıkana şu âyeti oku:
- «Cin tayfasını ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye, yarattım.» (Zariyat,
56)
İnsanlar ve bu gözle görünmeyen, gizli ve şuurlu yaratıklar olan cinler, oyuncak için
yaratılmış değildir. Onların yaratılışında binlerce gizli mâna saklıdır. Allah, boş iş
etmez. Yemek, içmek, bunları yaşatır; ama niçin yaşarlar? Oynasınlar ve zıplasınlar,
diye mi? Yatsınlar, uyusunlar, eğlensinler diye mi? Gaye, yalnız bu mudur?
Ey gafiller! Uyanınız; hele bir gözünüzü yumun, hayalin biraz ötesine geçin.
Yaratılışınızdaki hikmeti, hemen sezeceksiniz...
Kalbinizi yürümeye alıştırın. O bir adım giderse ikinci adımı yürütmeye koyulun. O
yürümeye başlarsa elinden çabuk tutarlar. Yeter ki, Şahın yolunu bile... O’na doğru
yürüye... Kalp bir adım atsa, O Şah beş adım atar. Belki daha da fazla... O sevdiklerine
kavuşmayı en çok sevendir. Kulun sevgisi, Hak sevgisi önünde nasıl varlık iddiasında
bulunur?.. Yokluğunu sezdiği halde, severim, sözünü nasıl söyleyebilir?.. Sevgiyi Allah
kulun kalbine atar. Kul, o miktarda Allah’ı sevebilir; artığı olamaz. Allah, «Dilediğine
rızkı sayısız verir, hesap etmez.» (Bakara, 212)
O’nun kulları, O’na vekildir; halifedir. Halife, ustasının emri dışında değildir. Arzu
Şahındır. Şah bir emir buyurursa halife yapar; halife bir dilek dilerse hemen yerine gelir.
Bu söz, şeydir, şeydir, diyorum, anla... Dile bu kadar geliyor. Mâna âlemini tasvir, bu
kadar olur. İşte bunlara çalışalım.
Bu hal ki tamam oldu; yolculuk da tamam oldu. Dünya nedir, âhiret nedir, siva
(Hakk’ın zatından başkası) var mı, yoksa yok mu? Bunlar, işte anlattığım yolculuk
sonunda bilinir.
Şifa bu yolda olur. Yakınlık buradan başlar. Mülk burada, ün, saltanat bu ufukta...
Beylik yine bu yolda. Köşkünü buraya kuranın zerresi kocaman dağ olur. Damlası
ummana döner. Yıldızı ay kadar parlar. Ayı, yılı aşar. Azı çok, yokluğu varlık olur.
Bitmişini sonsuzluklar kucaklar. Hareketi, sanki kâinatı yerinden oynatıyor sanılır. Selvi
dalları gibi yücelere çıkar, Arş onu kucaklar. Kökü zemin derinliğinde saklıdır. Dalları,
dünya ve âhirete, serin ferahlık verir. Bu dallar, ilim ve hikmettir. Bunlara sahip olan
başka ne ister ki?.. Dünya, önünde yüzük taşı kadar küçülür. Dünya, onu bağlayamaz.
Âhiret ona sınır çizemez. Sultanlar ona ferman okuyamaz. Mülk onu avutamaz.
Perdeciler ondan nesne saklayamaz. Ona tek el uzanamaz. Üzüntü ondan uzak olur...
İşte bu yol buraya varır; yolculuk biter. Kul, salâhını böyle bulur. Ve yine kullara
döner. Bir kurtarıcı olarak ellerinden tutar, dünya denizinden çeker, çıkarır. Tabii nasibi
olanı, Hakk'a uyanı...
Allahın hayır dileğine eren bu büyük insan, esirgeyen olur; kulların delili, saklayıcısı,
terbiyecisi, yöneticisi olur. Kalbinde saklı duran dilleri bu zat çözer. Onun nuru, sağında
solunda ışık tutar. İşte, Allah'ın hayır dilediği kimseler bu zatı bulurlar. Hayır
dilemedikleri de onu göremez, kör olurlar. Bulamazlar; kaybolurlar. Bunlar tek olur.
Onlar halk arasına girerken, sahipleri Hak'tır. Halkın zararı onlara dokunmaz. Her
bakımdan selâmet içinde olurlar. Halkın yararı ne ise onu başarırlar. Hakk'ın yardımı
onlara her güç işi kolay eder. Allah'ın yardımı ile kulları doğru yola çağırırlar.
Allah'ın salih kulları, çeşitli olur. Her birinin birkaç ismi bulunur. Bazan tümüne bir
isim verilir. Onlara zahid de denebilir. Dünyayı kalbine koymadan kulluğa devam eden
zahid olur, Zahidlik kolay olmaz, Allah'ın kolay ettiğine kolay olur.
Zahid vardır, âhirete düşkündür. Tek arzusu, cennete girmektir. Bütün emeli budur.
Zahid vardır, dünya gözünde yoktur. Âhireti de kabul etmez. Onları yaratana koşar.
Asıl zahid budur. İyiliğe örnek olmak için böyle gerek.
Ne oldu size?.. Sanki hiç ölmeyeceksiniz. Halinizden öyle anlaşılıyor. Sanki kıyamet
günü dirilip huzura çıkmayacaksınız. Ve hesap vermeyeceksiniz. Sırat köprüsünü hiç
görmeyeceksiniz. Bu nasıl düşünce?.. Bu nice inanç?.. Bu halinize bakmadan iman ve
İslâm dâvası için iddialar yapıyorsunuz. Yazıklar olur size... Hâlinizi düzeltiniz, yoksa
batarsınız.
İşte Kur’ân... Bilgi sizde yok oldu. Onunla amel etmezseniz, kıyamet günü
aleyhinize şahitlik eder. Bilginlerin yanına gider, öğütlerini tutmaz, sözlerini
dinlemezseniz, öbür âlemde ne olacak haliniz?.. Bu da o gün aleyhinize bir delil olacak
ve ateşte yanmanıza sebep teşkil edecek... Bir ilim adamının yanına gider, sözlerini
dinlemezseniz, Peygamber öğüdünü dinlememiş gibi hata etmiş olursunuz.
*
Âlimlerin sohbetinde bulun. Sözlerini iyi dinle. Hak ve hakikat üzere olan sözlerini
kabul et ve gereğini yerine getirmeye gayret et.
Bir gün dünya kopacak. Herkes şaşkına dönecek. Allah'ın Celâl sıfatı tecelli edecek.
Herkes sus pus, olacak ve dilleri tutulacak. O’nun azameti ve büyüklüğü kimde hal
bırakır ki?... O gün her şey O’na döner. Zaten gelirken de oradan gelmişti.
O gün büyüklerin sahibi zuhur eder; onları tazim eder. Her çeşit iyiliğini yağdırır.
İyiler, dünyada bulamadıkları şeyin kat kat üstününü orada bulurlar. Esasen onlar,
bulacaklarını burada buldular. Her şeyin sahibine erdikten sonra ne istenebilir ki?..
Onlar, o gün öyle olurlar.
Ya bugün?.. Yeryüzünün şahıdır onlar... Ülkeler, onların fermanıyla serilir. Dağlar,
onların arzusuna göre yeri tutar. Yeryüzü onlarla düzen bulur. İnsanların sultanı
onlardır; başta giden onlar olur. Hakk'ın vekili onlardır. Bunlar mâna ve iç âlemine
göredir. Dışta, herkes gibi olurlar... Bugün böyle... Yarın perdeler kalkınca, onların kim
olduğu daha kolay anlaşılır.
Herkesin bir kahramanlık görüşü vardır. Yerine göre yapar. Küfür ehlini hasım
görür, ona karşı olur. Elinden geldiği kadar yere sermeye bakar. İyilerin cengi nefsi
görünce başlar. Çeşitli kötü arzu, tabiatın kötülükleri, onların can düşmanıdır. Şeytan
denen uygunsuz, şaşırtıcı onlara yanaşamaz. Kötü arkadaşlar, onlardan kaçar. İnsan
kılıklı şeytanlar her şeyden daha fenadır.
Bir de seçme insanların cenk ettikleri şey vardır ki, o da dünyayı, âhireti ve Hak'tan
gayri her ne ki var, onu bırakmaktır; bırakmak için elden geldiği kadar cenk etmektir.
Kasd yalnız Allah olmalıdır. Cihad, O’nun düşmanları ile olmalıdır. Çalışmak lâzımdır;
ama her şeyden önce neye ve kim için çalışmak gerekse onu bilmek icap eder.
*
Ey evlâd! Uyan, başkası dürtmeden kendiliğinden uyan. Acıyı görmeden gözlerini
aç. Din sahibi ol. Dindar kişilerle bulun. İnsan olan onlardır. Akıllı onlara denir.
İnsanların en üstünü ve aklı toplu olanı, Allah'a uyandır; en cahili ve aklı perişan olanı
ise. O’na isyan bayrağı çekendir. Bunu böylece bilesin...
Nebi (S.A.) şöyle buyurur:
- «Ellerin terbiyeli olsun.»
Bunun ince ve derin mânası vardır. Anlayan anlar. Biz de şöyle anlatırız: Gün olur,
derde düşersin. Kendini dilenciliğe verme, çalış. Zenginliği görürsün.
Bir de şöyle anlatılabilir: Erenlere kavuştuğunda önlerinde tazimle dur. Onlara saygı
göster. Kalbinden bir şey isteme. Elini onlara ihtiyaç kastı ile açma. Onlar sana
gerekeni bilirler, verirler. Kalbini bozarsan münafık olursun. Elini uzatırsan, ihlâs sahibi
olmadığın sezilir.
Gösteriş meraklısısın, içinde hayır yoktur. Ancak Allah rızası için yaparsan eline
hayır geçer. Yaptığın işin dışına kimse önem vermez. Nefsini bir yana atar, hevâ ve
şeytanı perişan edersen adam olursun. Yaptığın hayır işlerde dünya gelirini görmezsen
işlerin makbul olur.
Çalış, işlerini temiz tut. Yaptığın işi görme. Her işte, yapanı değil, yaptıranı görmeye
çalış. İçini düzelt. Kalbinde, ne varsa, ona verebilirsin. Ne olursa olsun niyetinden
başka bulamazsın. İnsanları isteyerek yapılan işin sonu Hakk'a varmaz.
Yazık oluyor sana, işin halk için!.. Nasıl onunla Hakk'a varmayı diliyorsun?.. Bu
sadece içinde bir heves bırakır, Ötesi boş olur...
Neyine böbürleniyorsun?.. Bir adım atmaya gücün yeter mi acaba?.. Böbürlenmeyi
terk et. Pek de şen olma. Şenliği azalt, hüznü çoğalt. Senin için bu daha iyi olur. Dünya
bir zindan gibidir. Öbür âleme nisbetle buranın ne önemi olur. Hapiste yaşayanın
sevinci ne kadar sürer?.. Sevindikçe kederi çoğalır.
Peygamber (S.A.) efendimiz çok düşünürdü. Daimî tefekkür halinde idi. Az
sevinirdi. Gülerken ancak ön dişleri açılırdı. Onun üzüntülü zamanı sevinçli
zamanından daha çoktu. Sen, onun ümmeti değil misin?.. Onun gibi ol... Az gül. Ancak
karşındaki zatın kalbini hoş etmek için tebessüm et. Peygamber (S.A.) efendimiz de
öyle ederdi. Kalbi o kadar hüzünlü ve Hak'la o kadar meşguldü ki, ashab-ı kiram
olmasa, dışarıda yapılması zorunlu bazı şeyleri olmasa, evinden dışarı çıkmazdı.
Kimsenin yanına varmaz, halktan hiç kimse ile konuşmazdı.
*
Ey evlâd! Hak’la yalnızlığın temiz olursa için ürperir, kalbin parlar. Bakışların ibretle
dolar. Kalbin yüce düşüncelere kap olur. Ruhun ve mâna âlemin Hakk'a vasıl olur.
Dünyalık işleri düşünmek, insanın iç âlemini kapkara eder. Öbür âlemin güzelliğini
anlamak, hayat ve yaşamak bilgisini verir.
Tefekküre dal. Ondan daha büyük şey olmaz. Allah, kulun tefekkürüne karşılık
dünya ve âhiret bilgisi verir. Kalbin yaşaması tefekkürle olur. Dünyanın kazancı
tefekkürle elde edilir. Ahiret böyle ele girer.
Acırım sana... Bütün ömrünü dünyalığa veriyorsun. Halbuki, Allah onu nice zaman
önce böldü. Herkesin kısmeti, yıllarca önce hazırlanmış. Kendiliğinden gelir, o istesen
de gelir, istemesen de... Neden dünya için hüzün duyarsın?..
Hırsa kapılma. Hırs, insanı hem kullar arasında hem de Hak katında perişan eder.
İmanı bir yana atıyor, rızık istiyorsun. Rızkın artınca, artık imanın gerekli olmadığına
giderek oturuyorsun. Her çeşit dünyalığa erince imandan yana bir şey beklemeden
yatıyorsun!.. Bunlar iyi olur mu? Yani, sen de beğeniyor musun?
*
Ey evlâd! Ciddî sayılanı, oyuncakla bir etme. Her şeyin değerini bil. Kalbini, halktan
gelecek imkânlara bağladıkça Hak'la bir edemezsin. Sebepleri görerek onları yaratanı
umuyorsun. İç âlemde dış âlem nasıl birleştirilir?.. Aklın her şeye ermez. Hakk'ın
katında olanla halkın elindeki bir tutulur mu?.. Yaratanı görmeden yaratılmışla uğraşan
ne kadar cahildir, bilemezsin.
Birinci derecede önem verilmesi gerekeni bırakıp ikinci derecede olanı almak
cahilliktir. Baki, devamlı şeyi unutup fani ve geçici işle olmak akılsızlıktan başka ne ile
anlatılır?..
*
Ey evlâd! Bilgisizlerle sohbet ediyorsun; iyi etmiyorsun. Onların hali seni de sarar,
onlara uyarsan kurtulman kolay olmaz. Ahmakla oturan, ahmak olur. Allah'ın varlığına,
birliğine iyi inanan kimselerle ol. Bilen ve bildiği ile iş tutanları ara.
İman sahibi nefsine uymazsa ne kadar güzel olur. Kötü olmayan, şahsî arzusu ile
başa çıkan adam, ne kadar kuvvetlidir. Nefsin kötülüğünü sezer. Ona göre nefsini
terbiye etmeye koyulur.
Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyururlar:
- «İman sahibi, yüzden sevinçli görünür, ama içi yanar.»
İman sahibi, kalbindeki hüznü yüzünün şenliği ile örter. Bunu ancak iman sahibi
yapar. İmanı kuvvetlendikçe, nefsine daha çok hâkim olur. İçinden çok düşünür;
tefekkür âlemine dalar. Çok ağlar, az güler. Peygamber (S.A.) efendimiz, bunu da
anlatırken buyururlar ki:
- «İman sahibi, Mevlâ’sına kavuşuncaya kadar rahata eremez.»
İmanlı kişi, çalışır, kazanır, ama içten Mevlâ ile olur. Zahirde kullarla, ev halkı ile
olur; ama iç âlemi Rabbine dönmüştür. İç âlemi o kadar zengindir ki, bunu kimse
bilemez. O da bu sırrını kimseye demez. Ne hanımı ne çocukları ne komşusu ne de
halktan biri bilir. Onun iç âleminin zenginliğini, Peygamber (S.A.) efendimizin şu yüce
kelâmı bildirir:
- «İşlerinizi gizli tutarak yürütmeye gayret ediniz.»
Her iman sahibi bunu yapmaya alışmak zorundadır. Sonra kendisi pişman olur. Aksi
halde dilinden bir söz zuhur ederse, hemen başka lâfla kapatmalıdır. Söylediğine
pişman olmalı ve Allah'tan af dilemeli...
*
Ev evlâd! Ben, sana bir aynayım; böyle gör.
Beni kalbine bir ayna olarak koy, sinene yerleştir. İşleri karşıma getir. Bana yaklaş
ve bak. O zaman çok şeyler göreceksin. Ben den uzak kaldığın zaman göremediğin
çok sefaları o kez göreceksin.
Din işlerini düzeltmek istersen, bana gel. Bunu ancak bende bulabilirsin.
Başkasında bulamazsın. Ben, seni Allah yolunda seviyorum ve öyle yetiştirmek
istiyorum. Seni Allah yoluna döndürecek kuvvet bende vardır. Seni sert bir elle yola
getiriyorum. Münafık dili ile değil.
Dünyayı evinde bırak, bana öyle gel. Ben öbür âlemin yöneticisiyim. Dünya sana
kalsın. Seni oraya almak istiyorum. Yüce âlemlerin sultanı yapmak istiyorum, bu fani
diyarın bekçisi değil... Yanımda otur; sözlerimi işitmeye bak. Ne dersem onunla iş tut.
Ölmeden önce böyle yap. Yakında ölür gidersen perişan olursun. Eli boş, yüzü kara
gitmeyi sana ayıp sayıyorum; çünkü iman sahibisin.
Dünyanın dönüşü ve her şeyin hareketi bir disiplin ve korkunun eseridir. Eğer bir
şeyden korkmuyorsan onu bilmiyorsun demektir. Korku ilmin ta kendisidir. Korkmayan
bilgi sahibi değildir. Korkan, korktuğu şeyin âlimidir. Allah korkusu olmayan için ne
burada ne de ötede selâmet vardır. İnsan, Allah'ı bildikçe korkar. Bilmemişse neden
korkar?.. Bunu bizlere anlatmak için, Allahü Teâlâ şöyle ferman buyurdu:
- «Allah’tan ancak, bilgi sahibi kulları korkar.» (Fatır, 28).
Allah'tan korkanlar bilgi sahibidir. Ve bildiklerini tatbik sahasına koyanlardır. Bilirler;
bildikleri ile amel ederler, ayrıca bilmeyenlere de öğretirler. Bunlar, yaptıklarına bir
karşılık da istemezler; yalnız Allah'ı ve O’nun yakınlığını talep ederler. O’nun sevgisini
isterler. O'ndan uzak kalmayı ve aralarına kara perdenin girmesini arzu etmezler. Onlar
ne dünyayı ister ne de öbür âlemi; hiçbir kapının da üzerlerine kapanmasını talep
etmezler. İsterler ki, kendileri için olsun; dünya ve âhiret kendilerine kalsın.
Dünya onlaradır. Âhiret onlaradır. Aziz ve Celil olan Hak da onlara kalmıştır.
Onlar iman sahibidir. O'nu iyi bilir ve çok çekinirler. Hak uğruna mahzundurlar.
İnsan vardır ki, dış göze göre görünmeyen, kalp gözüne göre hazır ve nazır olandan
korkar. Nasıl korkmazlar ki, O diriltir ve öldürür. Aziz eder, zelil eder. O, her an bir şan
alır. İsterse kabul eder; dilerse reddeder. Yakın eden O'dur. Uzak eden yine O'dur.
«Yaptığından O’na kimse soru soramaz. Ama O’ndan gayri olanlar hep
sorguya tabi tutulacaklardır.» (Enbiya, 23).
Allah'ım, bize yakınlığını ver.
- «Dünya ve âhirette güzellik ihsan buyur. Bizleri ateşe atmaktan sakla...»
(Bakara, 201) Amin!...

Yorumlar