6. SOHBET – MÜMİNİN MÜMİN KARDEŞİNE NASİHATI

Yorumlar · 7 Görüntüler

Bu konuşma, cuma günü medresede yapıldı. Konuşma tarihi: Hicri,1 4-15 Şevval 545(Milâdi 1150).Bu sohbette; Allah dostlarının özellikleri ve alametleri nelerdir? Müminlerin birbirlerine karşıöğütleri nasıl olmalı? Nefsani arzuların esiri olmaktan nasıl kurtulunur? Nasibinde olmayanrızkı istemenin tehlikeleri nelerdir? Kalp gözü körlüğünün ve basiretsizliğin nedenleri nelerdir?Konuları işleniyor…

Erenlerin kalbi saftır, temizdir. Halkı gönüllerine almazlar. Yalnız Mevlâ'yı anarlar.
Allah hem Aziz hem Celildir. Dünya akıllarına girmez. Gözleri öbür âleme dönük olur.
Sizin malınız onlar için önem taşımaz. Hak katında olanlar, onlar için kıymet taşır. Siz
onları ne bilebilir ne de görebilirsiniz. Onların işine aklınız ermez; çünkü dünya ilesiniz.
Dünya ile uğraşan, ukbayı göremez ve bilemez; âhireti unutur. Siz, Rabbinizden
utanmayı bir yana attınız. O'ndan yüz çevirdiniz. Bu hâlinizden dönün ve sizi yola
getirecek kimseyi arayın.
*
İmanlı kardeşin sana öğüt verirse tut. Ona muhalif olma, karşı durma. Kabul et. Sen
hatanı göremezsin; ama o görür. Büyük Peygamber (S.A.) bir kelâmında şöyle buyurur;
- «Mü'min, mü’minin aynasıdır.»
İman sahibi yaptığı nasihati doğru yapar. Kardeşine gizli kalmış hataları anlatır.
Göremediklerini gösterir, iyi nedir, kötü nedir beyan eder, öğretir. Yarar işle yaramazı
tarif eder.
Halka nasihat etmeyi kalbime getiren Sübhan'dır. Bu vazifeyi bana en büyük gaye
kılan Mevlâm, yücedir.
Ben nasihatçıyım; bunun için sizden karşılık beklemiyorum. Öbür âlemim, Rabbim
katında hazırdır; bana O lâzım. Ben dünya arayıcısı değilim. Dünyaya kul olmam.
Hak’tan başka hiçbir şey beni bağlayamaz; zaten O'ndan başka kimsem yok... Ben,
tek, yaratıcı, ezelin sahibi, ebedin sahibi olanın, sonu ve önü olmayanın kulu ve
kölesiyim.
Benim için sevinç, sizin kurtulmanızdır. Üzüntüm size gelecek helak ihtimalinden
doğuyor. Elinden tuttuğum bir doğru yolcunun, saadeti benim için en büyük şeydir. Onu
görünce, ruhum şen olur, ateşim düşer; bir başka hâl olur, sevinirim. Nasıl böyle bir
insan elimden yetişiyor diye, hayret eder; övünürüm.
*
Ey evlâd! Bütün derdim sensin, ben, değil. Ben sevinirsem senin içindir. Benim için
beni sevme, senin için sev. Bana bağlan, bağlılığın kadar yol alırsın.
*
Ey cemaat! Böbürlenmeyi bırakınız. Allah'a karşı büyüklük satmak neden? Kullara
da kibirli davranmayın. Haddinizi bilin. Varlığınıza tevazuu yerleştirin. Evvelâ halinizi
düşünün. Bir suydunuz. Sonrası nedir, biliyorsunuz. Bir hendeğe yuvarlanacak ağırlık.
Hali böyle olana büyüklük satmak yaraşır mı?..
Hırsa kapılmayın. Kötü arzular sizi sürüklemesin. Dünyalık adamların kapısına
koşmayın. Ezilip büzülüp onlardan dünyalık koparmak size gerekmez. Ne çıkar bu
halden, sabırla doğru yoldan nasibi arasan daha iyi olmaz mı? Ya bir de yaptığın
dilenciliğin sonu boşa çıkarsa... Peygamber (S.A.) efendimizin buyurduğu gibi:
- «En büyük belâ, nasipte olmayanı aramaktır.»
Yazık sana, kaderin aslını ve mukadder olanı bilemiyorsun. Nasibinde olmayanı
kullar veremez. Dünya oğullarının bunu yapmaya güçleri yetmez. Yeter sanıyorsan
yanılıyorsun. Seni şeytan aldatıyor. O, senin başına oturmuş, sana ferman okuyor.
Gösterdiği yola gidiyorsun. Allah'ın kulu böyle olmaz. Sen bu halde şeytanın ve nefsin
kulu, kölesisin. Altınına, gümüşüne tapıyorsun.
Çalış. Kurtulmuşlara bak. Kendini onlara benzet. Onları görmezsen, kurtulamazsın.
Geçmişteki büyükler de böyle demişler. Bir kimse iyiyi görmüyorsa, o iyi olamaz. Sen
de görüyorsun. Ama yalnız baş gözünle... Kalbini O’na vermiyorsun; kalp gözünü
O’nun yoluna dikmiyorsun. Sır gözünü aç, iman gözünü kapama. İmanın sende
emanet gibi duruyor. Basiret sahibi olmayan iman, iman değildir. Öyle bir göze sahip
ol ki, onunla her varlığı görebilesin. Dış gözün görmesi bir şey değildir. Görmeyişi de
önem taşımaz. Asıl felâket kalp gözünün kör olmasıdır. Allahû Teâlâ bir Âyet-i
Kerimede şöyle buyurdu:
- «Baş gözleri kör olmamıştı, lâkin sinelerindeki can gözleri görmüyordu.»
(Hac, 46)
Dünyalık peşine koşmak yaramaz. Hırsla dünyaya sarılan dinini tin (incir) ile
değiştirene benzer. Sonsuz ve ebedî şeyi, geçici dünya menfaatine değiştirende akıl
yoktur. Dünyalık insanı nereye kadar götürebilir?.. İsterse en kıymetli şey olsun, kabir
kapısından öteye geçemez. Hakiki âleme yolculuk başladığı zaman elinde hiçbiri
kalmaz ne o kalır ne de bu...
İmanın kemale ermediği için darlığa pek dayanamazsın. Geçimini temine çalış.
İnsanlara muhtaç olmayacak kadar dünyalığa er; yoksa dinini harcarsın. Onlara yüz
suyu dökmek sana yakışmaz. İmanın kemale erince sana tevekkül gerek. Allah’a
güven. Yine çalış; fakat Allah'a çalışmandan fazla güven. Sebeplerin arasından ayrıl.
Mevlâ’ya güvenle bağlı bir kul kesil. Kalbinden manevî yolculuğa başla. Bu yolculuk
Mevlâ’ya olmalı. Bunları yapmaya niyet tutarsan derunundan ülkeler, dükkânlar,
tezgâhlar çıkar, gider. Yolculuğun ilk adımı atılmadan iş biter. Malın bollaşır. Saymakla
bitiremezsin; ama esas sahibini bildiğin için hiçbirine sahip çıkamazsın. Yavruların
malına sahip olur. Arkadaşların sana bakar. Senin yapacak işin kalmaz. Sadece ömrün
bitmesini beklersin. Sanki ruhunu ölüm meleği almıştır... Ve kabir yutmuştur... Ve yer
yarılmış içine girmişsin... Ve kader dalgaları bilgi ve marifet denizinde seni
çevirmektedir.
İşte, bu makama erene sebepler yol gösteremezler; her şey ona zararsız hale gelir.
Çünkü sebepler onun yalnız dış yüzüne gelebilir, iç âlemine giremez. Sebepler, bunu
değil, Hak'tan gayri kalanları ezer.
*
Ey cemaat! Her halde anlattıklarımı yapmaya yanaşmak niyetinde değilsiniz.
Kalbinizdeki kötülükleri atmaya pek hevesli görünmüyorsunuz. Biliyorum,
söylediklerimin hepsini yapabilmek, her kişinin kârı değil, az kişinin kârıdır. O da binde
bir olur. Hani, azını da bırakmayın. Ne kadar yapsanız, o size kalır. Bunu anlatan bir
Hadis-i Şerifi arz edeceğim. Her ne kadar dış mânası ile mevzuumuzun dışında ise de
manen sözümüzü teyit eder:
- «Dünya dertlerinden gücünüzün yettiği kadar uzak olunuz.». Biz de bu emri
yerine getirmeye gücünüz yettiği kadar yapmaya çalışın diyoruz. Kaderinizde varsa
dahasını yapabilirsiniz.
*
Ey evlâd! Dünyalık işlerden iç âlemini almaya güçlü isen durma, yap. Gücün
yetmiyorsa kalbini Hakk'a bağla. O’nun rahmet eteklerine yapış. Belki böylece iç
âlemine huzur girer, dış varlığın da rahata erer. Dünya elemleri seni bırakır gider.
Her şeye gücü yeten O'dur. Senin neyin var ki?.. Her şeyi bilen, yine O'dur. Senin
ne kıymetin var?.. O’nun kapısına koş, O'ndan iste. Temizlenmeyi O'ndan dile. O
dilerse, Zatından gayrı her cins varlık vehminden seni temizler. Kalbini imanla doldurur.
Marifet verir, ilim verir. Zenginlik de verir. Halktan bir şey istetmez. Sana yakın hali
nasip eder. Kalbine kendi ülfetini yağdırır. Bu kez, cümle duyguların O'nunla olur.
Her şeyi O'ndan bekle. Başkasını bırak. Mahlûk önünde zelil olma. Senin gibilere
bu yakışmaz. O’nun ol. O’na ol... Sana bu yakışır. O’na dönmekten başka kurtuluş yolu
yoktur. Bunu böylece bilesin...
*
Ey evlâd! Kalbin karışmadığı dilin bilgisi hiçtir. Kalbin yaya kaldığı bilgi ile bir adım
bile atman kabil olmaz. Yol dediğimiz kalp yolculuğudur. Yakınlık, sırların
birleşmesidir. Amel, İslâm esaslarına uyarak yapılan mâna emelidir. Bu yolda bütün
duyguların yek düzen hareket etmesi gerektir. Allah için amel budur. Allah için kullara
kolaylık ve uysallık etmelisin. Yolumuzun önü de sonu da budur.
Bir kimse ki, nefsini her zaman hesaba çeker, ona hesap yoktur. O kimse ki, kullara
göstermelik için iş eder, onun kazancı sıfırdır. İşler gizli ve riyadan salim olmalıdır.
Farz olan ibadet dışında kalan her şey, kapalı ve halkın görmeyeceği yerde
yapılmalıdır. Farzlar bilâkis herkesin gözü önünde yapılmalıdır.
Esas yapılması gerekenden geri kalıyorsun. Temeli, şüpheli ve düzensiz şeylerle
çıkardıktan sonra üst katı yükseltmişsin ne çıkar?.. Temeli çürük olan binanın üstü,
kısa zamanda yıkılır. Temeli kuvvetli olursa öbür yanı yeniden de kurulabilir.
Yapılacak işlerin aslı tevhiddir; ihlâsdır, doğruluktur. Tevhid sırrına eremeyen, ihlâsı
kendine hâl edinemeyen, yaptığından bir şey beklemesin.
Bütün işlerini tevhid ve ihlâsa daya... Sonra binanı yükseltmeye bak. Allah'ın
kuvvetine sığın. Kendi kuvvetini görme. Yapıcı el, tevhid elidir. Şirk ve nifak eli iş
tutamaz.
Muvahhid odur ki, kadri ameliyle her an yükselir. Münafık böyle değildir.
*
Allahım, bizleri münafıklardan uzak kıl. Bütün halimizde onları bizden ırak eyle.
«Dünyada iyiyi bize ver. Ahiretin de iyiliğini ihsan eyle... Ve bizi ateşten sakla.»
(Bakara/201) Âmin!

Yorumlar